10 Nisan 2017 Pazartesi

Yağış,İklim ve Basınç Kuşakları

                             
Şekil 1. Dünya İklim Kuşakları Haritası


Şekil 2. Dünya Basınç Kuşakları


Şekil 3. Türkiye Yağış Rejimi Haritası


Şekil 4. Dünya Yıllık Yağış Rejimi Haritası




7 Nisan 2017 Cuma

Ögrenme Çıktısı


Öğrenme çıktıları, bir öğrencinin öğrenme sürecini tamamladıktan sonra neleri bilmesi, anlaması ve /veya yapabilmesi gerektiğini açıklayan ifadelerdir. Öğrenme çıktıları; öğretenin niyetinden daha çok öğrenenin başardıklarına odaklanmaktadır.

Şimdi örneklere gelecek olursak benim Coğrafya dersinden çıkardığım bazı öğrenme çıktılarını ve cevaplarını inceleyelim.


1-Coğrafyanın Babası kimdir ?
>>>Hekataios
2-Portolan ne demektir kim yapmıştır?
>>>Liman Rehberi/Piri Reis
3-Harita ne için kullanılır ?
>>>İsim vermek için./Yer göstermek için./İlişki kurmak için.
4-Kil formasyonu ağırlıklarının kaç katı su taşıyabilir?
>>>40
5-Telafi Mekanizması nedir ?
>>>Bir faktörün diğer faktörün yerine geçebilmesi.
6-Türkiye'de kaç çeşit iklim türü vardır ?
>>>Türkiye de 7 çeşit iklim olduğu söylense de bu 7 çeşit iklim değil yağış rejimidir.Turkiye'de iki çeşit iklim vardır.Akdeniz İklimi ve Karasal İklim.
7-Hubble Teleskobu nerededir?
>>>Uzayda,900 km yükseklikte.
8-Bataklıkta su bölümü çizgisini belirlemek neden zordur ?
>>>Suyun ne tarafa aktığı belli değildir.
9-Bir yerin dağ olarak adlandırılması için gerekenler nedir ?
>>>Yüksekligin 600 m yi gevmesi ve en az %40 eğime sahip olması.
10-Himalaya ne demektir ?
>>>Karın evi.
11-Dünyanın en büyük ağaçları nerededir ?Neden ?
>>>Kaliforniya'dadır.Çünkü fotosentezin en güçlü olduğu yerlerin başında gelir.
12-Maki'nin tahribatıyla ne oluşur ?
>>>Garig ve Frigana
13-Çöl ne demektir ?
>>>Issız yer
14-Coğrafya kavramını ilk kez kim kullanmıştır?
>>>Eratostenes
15-Dünyanın bilinen en eski haritasi hangisidir ?
>>>Çatalhöyük Haritası
16-İlk model küre kimler tarafından yapılmıştır?
>>>İranlılar
17-Dünya kaç levhadan oluşur?
>>>7 büyük 7 küçük levhadan oluşur.
18-En düzenli yağış rejimi hangi bolgemizdedir ?
>>>Karadeniz'de.
19-Sürempozisyon ne demektir ?
>>>Temele gömülme.
20-Haritalar çizilirken neden farklı projeksiyon yöntemleri kullanılır?
>>>Dünyanın şeklinden dolayı açı,mesafe ve alan bozulmaları olabilmektedir.Bu yüzden bölgeye uygun projeksiyon yöntemleri geliştirilmiştir.

Neden Coğrafya Öğreniyoruz ?

Coğrafya,doğada olup biten ve eskiden beri olan olayları çözmede önemli rolü olan bir bilim dalıdır.Bunun yanı sıra bir çok bilim dalına yardımcıdır.
Yaşadığımız yerin bitki örtüsünü,iklimini ve daha bir çok özelliğini Coğrafya sayesinde öğrenebiliriz .Coğrafya yeri geldiğinde kanıt olacak bilgiler içerir.
Coğrafya bilmek ve öğrenmek bize doğanın güzelliklerini görebilmeyi ve nasıl oluştuklarını anlayabilmeyi sağlar.Gecmisten günümüze bir çok coğrafya konusunda çalışmalarıyla ünlü olan bilim adamları vardır.Hekataios,Homeros,Hipokrates,Aleximendos,Eratostones bunlardan birkaçıdır.Gunumuzdeki Coğrafya'ya onemli katkılarda bulunmuslardır.Hekataios "Coğrafyanın Babası" olarak anılmaktadır.Homeros İlyada ve Odessa destaninda Coğrafya hakkinda onemli bilgiler vermiştir.Hipokrates Kaplıcalar hakkinda bilgiler vermiştir.Akeximendes ise Tekerlek Haritanın yapımcısıdır.Eratostenes ise bugune yakın şekilde Dünya'nın çevresini ölçmüş be koordinat sistemini keşfetmiştir.Gördügümüz gibi günümüze önemli katkıları olmustur.
Kısaca Coğrafya yaşamdan zevk almak için uğraşacağımız önemli bir bilim dalıdır 👍🏻

3 Nisan 2017 Pazartesi

Ölüdeniz



Ölüdeniz, Muğla ilinin Fethiye ilçesine bağlı bir beldedir.Ölüdeniz kumsalı yüzde seksen iki oyla 2006 yılında dünyanın en güzel kumsalı seçilmiştir.

Belde, turizm açısından oldukça gelişmiştir.Likyalılarda ışık ve güneş diyarı, Ortaçağ'da "Uzak Diyar" olarak tanınır, Anadolu'nun güneybatısında yer alan Teke Yarımadası'da bulunur.
Türkiye'de bulunan deniz kulağı(lagün) oluşumlarından biridir.


Ölüdeniz, adı gibi durgun bir göl niteliğindedir. En fırtınalı günlerde Belceğiz kıyıları dalgalarla boğuşurken, Ölüdeniz'de sadece çırpıntılar meydana gelir.Ancak durgun gibi gözüken Ölüdeniz, gözle görünmeyen üç nedenle kendini hemen her gün yenilemektedir. Bunlardan ilki, Ölüdeniz'de mevcut yoğun kaynak suyu çıkışları, dipte içeriden açıkdenize doğru bir akıntı yaratmaktadır. İkincisi, bu kaynak sularının yarattığı tuz farkından dolayı açıkdenizden içeriye ve dışarıya devamlı bir sirkülasyon oluşmasıdır. Üçüncüsü ise gel-git etkisi ile iki-üç günde bir
deniz ortalama yarım metre yükselir ve alçalır. Bu da büyük miktarda deniz suyu giriş ve çıkışı sağlamaktadır.

Ölüdeniz'e Adını Veren Efsane
Belcekız adı da bir efsaneye dayanıyor. Eski çağlarda buralardan geçen gemiler açıkta demirler ve içme suyu almak üzere kıyıya sandalla çıkarlarmış. Bir gün yaşlı bir kaptanın genç, yakışıklı oğlu su almak için koya çıktığında güzel mi güzel Belcekız’ı görür. Görür görmez de vurulur. Kızın yüreğine de ateş düşer. Ama delikanlı suyu alıp dönmek zorundadır. Gemi uzaklaşıp gider. Belcekız hep kıyıyı, sevgilisini kollar. Delikanlı da geminin buralardan her geçişinde su almaya gelir.
Bir gün gemi buralardan geçerken fırtına patlar. Genç, babasına burada korunaklı, havuz gibi bir koy olduğunu söyler. İhtiyar kurt ise oğlunun gönül macerasını bilmektedir. Oğlunun sevgilisini görmek uğruna gemiyi parçalamayı göze aldığını sanır. Dalgalarla birlikte kavga da büyür baba oğul arasında. Gemi tam kayalıklara çarpacakken kaptan bir kürek darbesiyle oğlunu denize atar ve dümene yapışır ki durumu görür. Deniz dönerek çarşaf gibi bir koya girmektedir. Oğlan orada ölür. Kayaların üzerinde sevdiğini bekleyen Belcekız da kendini kayalardan atıp ölür. İşte o gün bu gündür kızın öldüğü yere Belcekız, oğlanın öldüğü yere Ölüdeniz denir. Günün ilerleyişine göre rengi değişip duran deniz belki de bir oğlana bir kıza yanmaktadır.








Bilgiler http://www.turkcebilgi.com sitesinden alınmıştır.

Rüzgar Türbini Nasıl Çalışır ?

wind-power-5.jpg

Merhaba.Günümüzde elektrik olmazsa olmaz bir şeydir.Hal böyle iken tüm insanlığa yetecek elektriği üretmek için değişik yöntemler kullanılmaktadır.Bunlardan biri olan rüzgar türbinlerini açıklamaya çalışacağım.

Rüzgar Türbini
En basit anlamda bir rüzgar türbini 3 bölümden oluşur.

1.Pervane Kanatları:
Rüzgar estiği zaman pervanenin kanatlarına çarparak onu döndürmeye başlar. Bu sayede rüzgar enerjisi ile kinetik(hareket) enerjisi elde edilmiş olur. Pervaneler rüzgar estiğinde aynı yönde dönecek şekilde tasarlanmışlardır.

2.Şaft:

Parvenelerin dönmesiyle ona bağlı olan şaft da dönmeye başlar. Şaftın dönmesiyle de motor içinde hareket oluşur ve motorun çıkışında elektrik enerji sağlanmış olur.

3.Jeneratör(Üreteç):

Oldukça basit bir çalışma yöntemi vardır. Elektromanyetik indüksiyon ile elektrik enerjisi üretilmiş olur. Küçük oyuncak arabalardaki elektrik motoruna benzer bir sistemdir. İçinde mıknatıslar bulunur. Bu mıknatısların ortasında da ince tellerle sarılmış bir bölüm bulunur. Pervane şaftı döndürğü zaman motor içindeki bu sarım bölgesi , etrafındaki mıknatısların ortasında dönmeye başlar. Bunun sonucunda da alternatif akım (AC) oluşur.

Günümüzde kullanılan rüzgar türbinleri, tarlalarda kullanılan yel değirmenlerinden daha karmaşık bir yapıdadır. Ülkemizde yel değirmenleri pek yaygın kullanılmaz.
yatay_eksenli_turbin


Rotor Blades (Pervane kanatları) : Rüzgar enerjisini dönme hareketine çevirmeye yarar.

Shaft (Şaft) : Dönme hareketini üreteçe iletir.

Gear Box (Dişli Kutusu): Pervaneyle şaftın aralarındaki hızı arttırıp, üretece daha hızlı bir hareket iletilmesine yardımcı olur.

Generator (Üreteç) : Dönme hareketinden elektrik enerjisi üreten bölüm.

Breaks (Frenler) : Aşırı yüklenme ve bir sorun olduğunda pervaneyi durdurmaya yarar.

Tower (Kule) : Pervane ve motor bölümününü yerden güvenli bir yükseklikte çalışmasını sağlar.

Electrical Equipment (Elektrik Donanımı)
: Üretilen elektrik enerjisini ilgili merkezlere iletilmesini sağlar.
turbin_aero
Şimdi ise sizi Rüzgar Türbinleri Nasıl Çalışır adlı videoyla baş başa bırakıyorum.İyi seyirler :)








Bilgiler http://www.bilgiustam.com/ sitesinden alınmıştır.

28 Mart 2017 Salı

El Nino


1567 yıllarına kadar uzanan kayıtlı dönemde Güney Amerika'lı balıkçılar Doğu Pasifik okyanusunda Ekvator ve Peru kıyıları boyunca uzanan sıcak su dalgasının varlığına dikkat çekmişlerdi. Normalde soğuk ve güneyden kuzeye doğru akan suyun belirli yıllarda (her yedi yılda iki kez) akış yönü değişiyor ve ısınıyordu. Bu olay en basit şekliyle balıkların beslenmesini etkiliyor ve balıkçılık için kötü bir dönem oluşuyordu. Olay en şiddetli halini Christmas tatili döneminde aldığı için balıkçılar bu nedenini bilmedikleri tuhaf havaya İspanyolca Küçük İsa anlamına gelen "El Nino" dediler.
Bu yüzyılın başlarında, bilim adamları bu olayın bilinen diğer hava sınıflarından bağımsız olarak meydana geldiğine inanıyorlardı. 1904 yılında, Walker 1899 kıtlığından sonra musonların azalmasına sebep olan Hindistan'daki musonların düzensizliğinin nasıl tahmin edilebileceğini anlamaya çalıştı. Tüm dünyaya ait hava kayıtlarını sınflandırdığında Güney Amerika'daki bazı yağış sınıflarının ve okyanus sıcaklıklarındaki değişikliklerin birbirleriyle ilişkili olduğuna karar verdi ve Pasifiğin doğu ve batı kıyısındaki istasyonlardaki barometre kayıtları arasında bir ilişki buldu. Doğuda basınç yükseldiği zaman genellikle batıda düştüğünün farkına vardı. Bu olaya, doğu-batı yönlü yükselme ve düşmeleri belirlemek için Güneyli Salınımlar (Southern Oscillation) ismini verdi. Walker, uygun barometrik şartlar altında Asya muson mevsimlerinin, Avustralya, Endonezya, Hindistan, Afrika'nın bazı bölümlerindeki kuraklıklar ve Batı Kanada'daki ılıman kışlarla ilişkisi olduğunu anladı.
Hindistan'daki musonlar ile Kanada'daki alışılmadık ılıman kışlar arasında bir ilişki olduğunu iddia eden ilk kişi olarak bazı endişeleri vardı. Walker dünyanın farklı bölgelerindeki iklim şartlarının birbiriyle ilişkili olabileceği önerisini getirdi. Teorisinin doğruluğunu saptayamadığını itiraf etmiş fakat o zamana kadar rutin olarak ölçülmeyen yeryüzeyi üzerindeki rüzgar kalıplarının açıkca anlaşılabilir hale gelebilmesinin hava sınıfları arasındaki ilişkinin anlaşılabilmesine sebep olacağını tahmin etmişti.
1960 ların sonlarında Bjerknes sıcak deniz yüzeyi sıcaklıkları ve zayıf doğulu rüzgarlar ile alçak basınç koşullarındaki kuvvetli rüzgarlar arasındaki ilişkiyi gördü. Sonunda, Bjerknes'in keşfi, El Nino'nun sıcak suları ile Walkers'ın Güneyli Salınımlarının aynı olayın parçaları olduğu kabulüne götürdü ve bu olay ENSO (El Nino Southern Oscillation) olarak isimlendirildi.
EL NİNO NEDİR 
El Nino'nun rüzgar sirkülasyonunun normal kalıplarındaki değişimlerden dolayı meydana geldiği düşünülmektedir. Normalde bu enlemlerde rüzgarlar batı kıyılarına doğru hareket ederken sıcak yüzey suyunu da Endonezya ve Avustralya'ya doğru taşırlar ve soğuk suyun Güney Amerika kıyılarından yüzeye çıkmasını sağlarlar. Normal koşullarda okyanus çukurunun iki ucu arasında sıcaklık farkının büyüklüğü rüzgarların şiddetinde artmaya neden olurken, bazı zamanlarda rüzgarların bilinmeyen bir nedenle zayıflaması batı Pasifik'teki sıcak suyun doğuya doğru hareket ederek Güney Amerika sahillerine ulaşması ve bu bölgedeki soğuk suyun yukarı çıkamaması sonucunu doğurmaktadır. Bu durum, dünyanın büyük bölümünde hava olaylarında görülen şaşırtıcı değişimlerle kendini gösteren El Nino dur.

El Nino hava olaylarında meydana getirdiği değişimler sonucu büyük ölçüde maddi zararlara (Peru kıyılarında bulunan soğuk ve besin bakımından zengin deniz suyunun sıcak ve besin bakımından fakir deniz suyu ile yer değiştirmesi sonucu balık yaşamında ve buna bağlı olarak ekonomide büyük kayıplar gözlenmektedir) ve can kaybına sebep olmaktadır. (Amerika'da 22 Şubatta meydana gelen kasıgada 36 kişi yaşamını yitirmiştir)
El Nino Yılları 
1902-19031905-19061911-19121914-1915 
1918-19191923-1924 1925-19261930-1931 
1932-19331939-19401941-19421951-1952 
1953-19541957-1958 1965-19661969-1970 
1972-19731976-19771982-19831986-1987 
1991-19921994-1995 1997-1998
Sıcak sular Ekvator ve Peru açıklarında ısı ve nemin yükselmesine sebep olarak normalde kurak olan bu ülkelerde selli yağmurlar ve fırtınalar meydana getirir.
  • El Nino okyanus ve atmosfer arasındaki etkileşimin en önemli örneğidir.
  • El Nino dünya genelinde hava olaylarında önemli sonuçları olan tropikal Pasifikteki okyanus-atmosfer sisteminin bozulmasıdır. Bu şartlar yağmur ile sel olaylarında yeni bir dağılım ve kuraklıklar meydana getirmektedir.
  • Ekvator boyunca doğu Pasifik'te bulunan soğuk sular yukarı çıkarak büyük balık topluluklarının beslenmesine yardımcı olan besinleri taşırken batı Pasifik'te dünyanın en sıcak okyanus suları bulunmaktadır.
  • Her yedi yılda iki kez güçlü batılı rüzgarların hafiflemesi ve sıcak suların Pasifiğin batı kıyılarına doğru hareketi çok büyük bir küvetteki suyun yer değiştirmesine benzer.
  • Sıcak su ve rüzgarların yön değiştirmesi soğuk ve besin bakımından zengin suyun yukarı doğru hareketini kesintiye uğratır. Balıklar ölür, iklim değişimleri dünyanın bir çok bölümünü etkiler. 
El Nino'nun tersine La Nina (kız çocuk) alışılmadık soğuk deniz suyu sıcaklıklarındaki anomalileri ifade eder ve doğu tropikal Pasifik'te bulunur. La Nina'nın görülme sıklığı kabaca El Nino'nun yarısı kadardır.
La Nina Yılları 
1904-19051909-19101910-19111915-1916 
1917-19181924-1925 1928-19291938-1939 
1950-19511955-19561956-19571964-1965 
1970-19711971-1972 1973-19741975-1976 
1988-19891995-1996
EL NİNO'NUN SONUÇLARI 
Bir El Nino yılında dünyadaki rüzgar sistemlerinin etkisi ile tropikal yağmurlar genellikle Endonezya üzerinden doğuya doğru yer değiştirirler. Jet Streamin yer değiştirmesi, fırtınalar ve musonlar, dünyanın bir çok bölgesinde mevsimlere bağlı olmayan hava olayları bir El Nino olayının olası etkileridir.
Son olarak yaşanan 1997-1998 El Nino yılı 1997nin ilkbaharında başlamıştır. 1982-1983 El Nino yılından sonra Pasifik Okyanusuna yerleştirilen aletler vasıtasıyla o yıl Peru açıklarında normal değerlerin çok üzerinde sıcaklıklar ölçülmüştür. Bu değerler ilerleyen aylarda artmaya devam etmiş ve en yüksek anomali değeri Ekim 1997'de son 50 yılın en üst değeri olarak saptanmıştır.
Meksika ve Orta Amerika olduğu gibi Endonezya ve Pasifik Adalarında görülen kuraklıklar El Nino'nun beklenen (çoğu zaman sabit) zararlılarıydı. El Nino'nun global iklimsel etkilerine baktığımızda

Gelin birlikte mutfakta bir El Nino uygulaması yapalım 
Mutfakta El Nino 
Bu aktivitede ne yapacağımız konusunda resimden yararlanabiliriz. Bir cam kabı yarısına kadar sıcak su ile dolduralım ve kırmızı yiyecek boyası ilave edelim. Diğer yanda bir sürahinin içinde soğuk su ile mavi renkli yiyecek boyasını karıştıralım. Bir huni yardımıyla dikkatlice soğuk suyu kaptaki sıcak suyun altına boşaltalım. Sıcak ve soğuk suyun nasıl karışmadığına dikkat edelim. Sıcak su dipteki soğuk suyun yüzeye çıkmasını engeller. Bu durum bir El Nino durumunu bize gösterir.
Bir fön makinesi yardımıyla su yüzeyine bir kenardan hava üfleyelim, sıcak hava kabın diğer ucuna doğru hareket edecektir. Soğuk su fön makinası yakınlarından yüzeye çıkacak, sıcak su yer değiştirecektir. Bu bize rüzgarlarla birlikte sıcak suyun batı Avustralya'ya doğru sürüklenmesini gösterir. Fön makinasını kapatalım ve sıcak ve soğuk yüzeyler arasındaki eğime bakalım. Rüzgarlar kesildiğinde su El Nino durumuna geri döndü mü?
Tabii ki kesinlikle okyanus sularının yarısı sıcak yarısı soğuk değildir. Sıcak su tabakası yüzeyde ince bir tabaka şeklindedir. Bu deney çalışma yöntemini anlamanıza yardımcı olurken El Nino olayını tam olarak anlatmaz. Bilim adamları gerçekte neler olduğunu anlayabilmek için çok sıkı bir biçimde atmosfer ve okyanusu izlemektedirler. 





Bilgiler boun.edu.tr den alınmıştır.







Aşağıdaki videoda El Nino nedir animasyon şeklinde anlatılmıştır.


14 Mart 2017 Salı

Levhalar



 

  Levha, yerkabuğunu oluşturan parçalardan her birine verilen isimdir.Başlıca 7 büyük 7 küçük levha bulunmaktadır.

Büyük levhalar: Pasifik Levhası, Kuzey Amerika Levhası, Güney Amerika Levhası, Avrasya Levhası, Afrika Levhası, Hindistan-Avustralya Levhası, Antarktika Levhası.

Küçük levhalar: Anadolu Levhası, Kokos Levhası, Karayip Levhası, Nazka Levhası, Arap Levhası

Coğrafyanın 4 Temel Prensibi



Coğrafyanın temel dört prensibi bulunmaktadır.

1)Nedensellik: Doğal ortam ve insan yaşamındaki tüm değişimler birer nedene dayanmaktadır. Bu nedenle coğrafya olayların sonuçlarını ele almadan önce, mutlaka nedenlerine inmektedir.Örne­ğin: Levha hareketleri sonucunda depremlerin yaşanmaktadır.
2)Karşılaştırma: Dünya’da bir olay yaşanırken, geçmişte mutlaka bu olaya benzer olaylar yaşan­mıştır. Bu nedenle coğrafya daima yaşanan süreçleri geçmiş süreçlerle karşılaştırarak sonuçlara ulaşır.Örneğin:Geçmişte yaşanan depremlerle günümüzde yaşanan depremleri karşılaştırır.
3)Dağılış: Coğrafya tüm olay ve olguların yeryüzünde veya belirlenmiş bir alandaki dağılışını gös­termek zorundadır. Dağılış ilkesi coğrafyaya özgü en önemli ilkedir. Örneğin: Depremlerin Dünya'daki dağılışının harita ile gösterilmesi.
4)Sentez: Elde edilen tüm bilgi ve bulgular bu prensiple bir araya getirilir. Böylece sonuçlara ulaşılır.Örneğin:Geçmişte ve günümüzde yaşanan depremler karşılaştırılarak gelecekte yapılması gerekenleri açıklar.







Kaynakça:
http://www.nkfu.com/

Projeksiyon Yöntemleri



Haritalardaki şekil ve alan bozulmalarının en aza indirilebilmesi için oluşturulan özel çizim yöntemlerine projeksiyon yöntemleri denir.

Projeksiyon Seçimi Neye Göre Yapılır;
• çizim ölçeğine
• haritası yapılacak bölgenin yerine
• haritası yapılacak bölgenin büyüklüğüne bağlı olarak değişir.

Harita çiziminde silindirik, konik ve düzlem projeksiyonlar kullanılır.
Şimdi isterseniz gelin bu projeksiyon türlerini tanıyalım.

1. Silindir Projeksiyon

Düzlemin, model kürenin çevresine silindir şeklinde sarılmasıyla oluşturulur. İz düşüm yöntemi ile paralel ve meridyenler silindir düzleme aktarılır. Ekvator’dan kutuplara doğru gidildikçe alan bozulmaları görülür ve şekiller büyür. Model kürenin tamamı düzleme aktarılır. Bu yöntem daha çok deniz ve hava ulaşımında yararlanılan haritaların hazırlanmasında kullanılır.Tüm dünyanın gösterilmesi gereken haritalar bu projeksiyonla çizilir.




2. Konik Projeksiyon
Düzlemin, model kürenin çevresine koni şeklinde sarılmasıyla oluşturulur. İzdüşüm metodu ile paralel ve meridyenler koni düzleme aktarılır. Bu yöntemle çizilmiş haritalarda şekiller bozulur ama alanlar korunur. Orta enlemler ve çevresindeki bölgelerin çiziminde kullanılır. Model kürenin tamamı düzleme aktarılamaz ( Dünya’nın yarısı aktarılabilir.)
konik projeksiyon

3. Düzlem Projeksiyon


Bir düzlemin model küreye kutup noktalarından veya Ekvator’dan teğet olarak tutulmasıyla oluşturulan bu çizimde açılar korunurken şekil ve alanlarda bozulmalar meydana gelir. Bu yöntem daha çok dar alanların ve büyük ölçekli haritaların çiziminde kullanılır. Kutup noktası merkez alınan bir düzlem projeksiyonda kutuplardan ekvatora doğru hata oranı artacaktır. Model kürenin en fazla yarısı düzleme aktarılır.

duzlem projeksiyon






Kaynakça:
http://cografya.sitesi.web.tr/


TÜRKİYE’DEKİ VADİ ÇEŞİTLERİ




  Vadi akarsuların aşındırdığı ve iki yükseklik arasında çukurluk bölge oluşturduğu yerlerdir.Vadiler genellikle büyük uçurumlardan oluşur. Akarsuların kayaları aşındırması ve kendine özgü bir yol oluşturması sonucu iki yer arasında kalan çukur düzlüklere vadi denir.

Şimdi vadi türlerinden biraz bahsedelim:


1. Çentik Vadi

-Akarsuların kaynak kısımlarında sert arazilerde oluşan V şeklindeki genç vadilere denir.

-Ülkemizde en yaygın vadi tipi olup dağlık alanlarda, özellikle Doğu Karadeniz’de görülür.





2. Boğaz Vadi

-Eğimin fazla ve arazinin sert olduğu yerlerde oluşan dik yamaçlı derin vadilerdir.

 -Kızılırmak, Yeşilırmak, Fırat, Sakarya yüksek dağ sıralarını enine yarıp geçer.

-Boğaz vadiler aynı zamanda doğal geçittir, bu sebeple ulaşım açısından önemlidir (Örneğin Gülek Geçidi).





3. Kanyon Vadi

-Akarsuların sert kalkerli arazilerde kademeli olarak derinleşmesi ve enlemesine aşındırmalara bağlı oluşan basamaklı vadilere denir.

-Türkiye’de pek yaygın değildir. Akdeniz Bölgesi’ndeki Göksu bu tür bir vadidir.





4. Yatık Yamaçlı Vadi

-Yumuşak yapılı arazilerde akarsuların enlemesine fazla aşındırma yapması sonucu oluşan yamaç eğimi az vadilerdir.





5. Alüvyonlu Geniş Tabanlı Vadi

 -Akarsuların düz ovalarda kendi alüvyonlarının içinde akarken oluşturduğu vadi tipidir.

-Özellikle Ege Bölgesi'nde Batı Anadolu’da yaygındır.

-Murat, Kızılırmak, Fırat, Seyhan bu tür akarsulardır.





6. Menderesler

-Yatak eğiminin azaldığı yerde akarsuyun büklümler yaparak akmasına denir.

-Ege Bölgesinde Büyük Menderes ve Küçük Menderes bu tür vadilerdendir.








http://cografya.sitesi.web.tr sitesinden yararlanılmıştır.

13 Mart 2017 Pazartesi

Hekataios




M.Ö. 6. yüzyılda Milet'te yaşayan bilginlerden birisi de Hekataios'tur; Perslerin Milet'i işgali döneminde doğmuş ve bir Pers vatandaşı olarak yetiştirilmiştir; ancak halkının Perslere karşı ayaklanmasını ve vatanının kurtulmasını görecek kadar uzun yaşamış ve M.Ö. 477'de ölmüştür.


Mısır'a, hatta Teb'e kadar gitmiştir. Mısır'ın bir Pers vilayeti olması, kendisinin de bir Pers vatandaşı olarak görünmesi, bu gezileri kolaylaştırmıştır.


Hekataios, küçük bir kısmı günümüze kadar ulaşan Historiai (Araştırmalar) adlı eserinde Yunan gelenekleri ile mitolojisini tanıtmış, Asya ve Avrupa'nın tasvirini veren iki bölümlük Dünya Turu adlı diğer bir eserinde ise, gezip gördüğü yerlerin fiziki ve beşeri coğrafyası hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştir. MÖ. 5. yüzyılda yaşayan ünlü tarihçi Bodrumlu Heredotos, Hekataios'un bu eserinden büyük ölçüde yararlanmıştır.


Hekataios'un yetiştiği dönemde Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes'in evrenin yapısına ilişkin görüşleri tartışılmaktaydı. Bunlar aslında sonu gelmeyen kısır tartışmalardı ve bunu anlayan Hekataios, evrenin sırlarını çözmeye çalışmadan önce, çevremizi tanımaya çalışmamız gerektiğini savunmaya başlamıştı. Gemicilerden, tacirlerden ve kendi gezilerinden elde ettiği bilgileri bir araya getirerek, ilk defa tasviri coğrafyaya ilişkin bir yapıt yazdı. Bu yapıt ona "Coğrafya'nın Babası" unvanını kazandırdı.


Yeryüzü'nün dairesel olduğuna ve çevresinin okyanusla çevrilmiş bulunduğuna inanıyordu. Akdeniz, Karadeniz ve Hazar Denizi'ne kabaca işaret edilmiş ve Yeryüzü, bu denizlerle iki parçaya bölünmüştü; kuzeyde Avrupa ve güneyde ise Asya ve Afrika kıtaları bulunuyordu. Nil nehrinin, Yeryüzü'nü çevreleyen okyanustan çıktığını varsaymıştı. Nil nehrinin düzenli olarak taşması ve deltasının oluşması birçok spekülasyona neden olmuştu ve bunlardan birisi de Hekataios'a aitti.


Hekataios, aynı zamanda bir kuramcıdır; matematiksel coğrafya ile de ilgilenmiştir. Ancak bilime yapmış olduğu en büyük katkı Yeryüzü'ne ilişkin bilgileri derlemesidir.
1.Hekataios Tarafından Yapılan Dünya Haritası






Kaynakça: http://www.wikipedia.com.tr

Geçmişte Çizilmiş Haritalar




Harita yeryüzünde ya da diğer gök cisimlerinde yer alan, doğal ya da yapay topografik objelerin (orman, nehir, otoyol, bina, ağaç...vb) veya mekansal ilişkisi bulunan konuların (hava kirliliği, gelir dağılımı, yağış oranı...vb) belirli bir ölçek dahilinde, bir takım kartografik kurallar uygulanılarak 2 veya 3 boyutlu bir yüzey (kağıt, cam, bilgisayar ekranı, kabartma yüzey...vb) üzerine aktarılmasıdır.

Harita bir ülkenin kartvizitidir. Haritanın bir estetik, bir güzellik sembolünün ve araziyi doğru olarak temsil etmesinin yanında bir haritanın bir çok proje çalışmalarında altlık olarak kullanılması, bir çok işlemlerde ilk başvurulacak kaynak olması ve haritasız hiç bir teknik projenin yapılamaması ve yürütülememesi haritanın ne denli önemli bir araç olduğunu göstermektedir.

Her dönemde insanlar harita çizmişlerdir veya çizmeye çalışmıştır.Aşağıda bunlardan bazılarını göreceğiz.
1.En Eski Harita, Çatalhöyük Şehir Planı


 2.Heredot Haritası


 3.Strabon’un Geliştirdiği Dünya Modeli 
4.İdrisi’nin Arap Dünyası Haritası

5.Ebstorf Haritası

 6.Hereford Haritası

7.Kaşgarlı Mahmut’un Dünya Haritası


8.Mürsiyeli İbrahim Akdeniz Portolonu 

9.Piri Reis’in 1513 Tarihli Dünya Haritası












Bilgiler http://web.itu.edu.tr sitesinden alınmıştır.






















8 Mart 2017 Çarşamba

DEPREM


Dünyanın oluşumundan beri, sismik yönden aktif bulunan bölgelerde depremlerin ardışıklı olarak oluştuğu ve sonucundan da milyonlarca insanın ve barınakların yok olduğu bilinmektedir.
Bilindiği gibi yurdumuz dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Geçmişte yurdumuzda birçok yıkıcı depremler olduğu gibi, gelecekte de sık sık oluşacak depremlerle büyük can ve mal kaybına uğrayacağımız bir gerçektir.
Deprem Bölgeleri Haritası'na göre, yurdumuzun %92'sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun %95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98'i ve barajlarımızın %93'ünün deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir.
Son 58 yıl içerisinde depremlerden, 58.202 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 122.096 kişi yaralanmış ve yaklaşık olarak 411.465 bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Sonuç olarak denilebilir ki, depremlerden her yıl ortalama 1.003 vatandaşımız ölmekte ve 7.094 bina yıkılmaktadır.
Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzeyini sarsma olayına "DEPREM" denir.
Deprem, insanın hareketsiz kabul ettiği ve güvenle ayağını bastığı toprağın da oynayacağını ve üzerinde bulunan tüm yapılarında hasar görüp, can kaybına uğrayacak şekilde yıkılabileceklerini gösteren bir doğa olayıdır.
Depremin nasıl oluştuğunu, deprem dalgalarının yeryuvarı içinde ne şekilde yayıldıklarını, ölçü aletleri ve yöntemlerini, kayıtların değerlendirilmesini ve deprem ile ilgili diğer konuları inceleyen bilim dalına "SİSMOLOJİ" denir.


Yer Kabuğu Hareketinin Şematik Anlatımı
Dünyanın iç yapısı konusunda, jeolojik ve jeofizik çalışmalar sonucu elde edilen verilerin desteklediği bir yeryüzü modeli bulunmaktadır. Bu modele göre, yerkürenin dış kısmında yaklaşık 70-100 km.kalınlığında oluşmuş bir taşküre (Litosfer) vardır. Kıtalar ve okyanuslar bu taşkürede yer alır.Litosfer ile çekirdek arasında kalan ve kalınlığı 2.900 km olan kuşağa Manto adı verilir. Manto'nun altındaki çekirdegin Nikel-Demir karışımından oluştuğu kabul edilmektedir.Yerin, yüzeyden derine gidildikçe ısının arttığı bilinmektedir. Enine deprem dalgalarının yerin çekirdeğinde yayılamadığı olgusundan giderek çekirdeğin sıvı bir ortam olması gerektiği sonucuna varılmaktadır.
Manto genelde katı olmakla beraber yüzeyden derine inildikçe içinde yerel sıvı ortamları bulundurmaktadır.
Taşküre'nin altında Astenosfer denilen yumuşak Üst Manto bulunmaktadır.Burada oluşan kuvvetler, özellikle konveksiyon akımları nedeni ile, taş kabuk parçalanmakta ve birçok "Levha"lara bölünmektedir. Üst Manto'da oluşan konveksiyon akımları, radyoaktivite nedeni ile oluşan yüksek ısıya bağlanmaktadır. Konveksiyon akımları yukarılara yükseldikçe taşyuvarda gerilmelere ve daha sonra da zayıf zonların kırılmasıyla levhaların oluşmasına neden olmaktadır. Halen 10 kadar büyük levha ve çok sayıda küçük levhalar vardır. Bu levhalar üzerinde duran kıtalarla birlikte, Astenosfer üzerinde sal gibi yüzmekte olup, birbirlerine göre insanların hissedemeyeceği bir hızla hareket etmektedirler.
Konveksiyon akımlarının yükseldiği yerlerde levhalar birbirlerinden uzaklaşmakta ve buradan çıkan sıcak magmada okyanus ortası sırtlarını oluşturmaktadır. Levhaların birbirlerine değdikleri bölgelerde sürtünmeler ve sıkışmalar olmakta, sürtünen levhalardan biri aşağıya Manto'ya batmakta ve eriyerek yitme zonlarını oluşturmaktadır. Konveksiyon akımlarının neden olduğu bu ardışıklı olay tatkürenin altında devam edip gitmektedir.
İşte yerkabuğunu oluşturan levhaların birbirine sürtündükleri, birbirlerini sıkıştırdıkları, birbirlerinin üstüne çıktıkları ya da altına girdikleri bu levhaların sınırları dünyada depremlerin oldukları yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyada olan depremlerin hemen büyük çoğunluğu bu levhaların birbirlerini zorladıkları levha sınırlarında dar kuşaklar üzerinde olusmaktadır.
Yukarıda, yerkabuğunu oluşturan "Levha"ların, Astenosferdeki konveksiyon akımları nedeniyle hareket halinde olduklarını ve bu nedenle birbirlerini ittiklerini veya birbirlerinden açıldıklarını ve bu olayların meydana geldiği zonların da deprem bölgelerini oluşturduğunu söylemistik.
Birbirlerini iten ya da diğerinin altına giren iki levha arasında, harekete engel olan bir sürtünme kuvveti vardır. Bir levhanın hareket edebilmesi için bu sürtünme kuvvetinin giderilmesi gerekir.
İtilmekte olan bir levha ile bir diğer levha arasında sürtünme kuvveti aşıldığı zaman bir hareket oluşur. Bu hareket çok kısa bir zaman biriminde gerçekleşir ve şok niteliğindedir. Sonunda çok uzaklara kadar yayılabilen deprem (sarsıntı) dalgaları ortaya çıkar.Bu dalgalar geçtiği ortamları sarsarak ve depremin oluş yönünden uzaklaştıkça enerjisi azalarak yayılır. Bu sırada yeryüzünde, bazen gözle görülebilen, kilometrelerce uzanabilen ve FAY adı verilen arazi kırıkları oluşabilir. Bu kırıklar bazen yeryüzünde gözlenemez, yüzey tabakaları ile gizlenmiş olabilir. Bazen de eski bir depremden oluşmuş ve yerüzüne kadar çıkmış, ancak zamanla örtülmüş bir fay yeniden oynayabilir.
Depremlerinin olusumunun bu sekilde ve "Elastik Geri Sekme Kuramı" adı altında anlatımı 1911 yılında Amerikalı Reid tarafından yapılmıştır ve laboratuvarlarda da denenerek ispatlanmıştır. 
Bu kurama göre, herhangibir noktada, zamana bağımlı olarak, yavaş yavaş oluşan birim deformasyon birikiminin elastik olarak depoladığı enerji, kritik bir değere eriştiğinde, fay düzlemi boyunca var olan sürtünme kuvvetini yenerek, fay çizgisinin her iki tarafındaki kayaç bloklarının birbirine göreli hareketlerini oluşturmaktadır. Bu olay ani yer değiştirme hareketidir. Bu ani yer değiştirmeler ise bir noktada biriken birim deformasyon enerjisinin açığa çıkması, boşalması, diğer bir deyişle mekanik enerjiye dönüşmesi ile ve sonuç olarak yer katmanlarının kırılma ve yırtılma hareketi ile olmaktadır.
Aslında kayaların, önceden bir birim yerdeğiştirme birikimine uğramadan kırılmaları olanaksızdır. Bu birim yer değiştirme hareketlerini, hareketsiz görülen yerkabuğunda, üst mantoda oluşan konveksiyon akımları oluşturmakta, kayalar belirli bir deformasyona kadar dayanıklılık gösterebilmekte ve sonrada kırılmaktadır. İşte bu kırılmalar sonucu depremler oluşmaktadır. Bu olaydan sonra da kayalardan uzak zamandan beri birikmiş olan gerilmelerin ve enerjinin bir kısmı ya da tamamı giderilmiş olmaktadır.
Çoğunlukla bu deprem olayı esnasında oluşan faylarda, elastik geri sekmeler (atım), fayın her iki tarafında ve ters yönde oluşmaktadırlar.
FAYLAR genellikle hareket yönlerine göre isimlendirilirler. Daha çok yatay hareket sonucu meydana gelen faylara "Doğrultu Atımlı Fay"denir. Fayın oluşturduğu iki ayrı blokun birbirlerine göreli olarak sağa veya sola hareketlerinden de bahsedilebilinir ki bunlar sağ veya sol yönlü doğrultulu atımlı faya bir örnektir.
Düsey hareketlerle meydana gelen faylara da "Egim Atımlı Fay"denir. Fayların çoğunda hem yatay, hem de düsey hareket bulunabilir.
Depremler oluş nedenlerine göre degişik türlerde olabilir. Dünyada olan depremlerin büyük bir bölümü yukarıda anlatılan biçimde oluşmakla birlikte az miktarda da olsa baska doğal nedenlerle de olan deprem türleri bulunmaktadır. Yukarıda anlatılan levhaların hareketi sonucu olan depremler genellikle "TEKTONİK" depremler olarak nitelenir ve bu depremler çoğunlukla levhalar sınırlarında olusurlar.Yeryüzünde olan depremlerin %90'ı bu gruba girer. Türkiye'de olan depremler de büyük çoğunlukla tektonik depremlerdir. İkinci tip depremler "VOLKANİK" depremlerdir. Bunlar volkanların püskürmesi sonucu oluşurlar.Yerin derinliklerinde ergimiş maddenin yeryüzüne çıkışı sırasındaki fiziksel ve kimyasal olaylar sonucunda oluşan gazların yapmış oldukları patlamalarla bu tür depremlerin maydana geldiği bilinmektedir. Bunlar da yanardağlarla ilgili olduklarından yereldirler ve önemli zarara neden olmazlar. Japonya ve İtalya'da olusan depremlerin bir kısmı bu gruba girmektedir. Türkiye'de aktif yanardağ olmadığı için bu tip depremler olmamaktadır. 
Bir başka tip depremler de "ÇÖKÜNTÜ" depremlerdir. Bunlar yer altındaki boşlukların (mağara), kömür ocaklarında galerilerin, tuz ve jipsli arazilerde erime sonucu oluşan boşlukları tavan blokunun çökmesi ile oluşurlar. Hissedilme alanları yerel olup enerjileri azdır fazla zarar getirmezler. Büyük heyelanlar ve gökten düşen meteorların da küçük sarsıntılara neden olduğu bilinmektedir.
Odağı deniz dibinde olan Derin Deniz Depremlerinden sonra, denizlerde kıyılara kadar oluşan ve bazen kıyılarda büyük hasarlara neden olan dalgalar oluşur ki bunlara (Tsunami) denir. Deniz depremlerinin çok görüldüğü Japonya'da Tsunami'den 1896 yılında 30.000 kisi ölmüstür. 
Herhangibir deprem oluştuğunda, bu depremim tariflenmesi ve anlaşılabilmesi için "DEPREM PARAMETRELERİ" olarak tanımlanan bazı kavramlardan söz edilmektedir. Aşağıda kısaca bu parametrelerin açıklaması yapılacaktır.  
  • ODAK NOKTASI (HİPOSANTR) 
Odak noktası yerin içinde depremin enerjisinin ortaya çıktığı noktadır.Bu noktaya odak noktası veya iç merkez de denir.Gerçekte , enerjinin ortaya çıktığı bir nokta olmayıp bir alandır , fakat pratik uygulamalarda nokta olarak kabul edilmektedir.
Odak noktası, dış merkez ve sismik deprem dalgalarının yayılışı

  • DIŞ MERKEZ (EPİSANTR)   
Odak noktasına en yakın olan yer üzerindeki noktadır.Burası aynı zamanda depremin en çok hasar yaptığı veya en kuvvetli larak hissedildiği noktadır.Aslında bu , bir noktadan çok bir alandır.Depremin dış merkez alanı depremin şiddetine bağlı olarak çeşitli büyüklüklerde olabilir. Bazen büyük bir depremin odak noktasının boyutları yüzlerce kilometreyle de belirlenebilir.Bu nedenle "Episantr Bölgesi" ya da "Episantr Alanı" olarak tanımlama yapılması gerçeğe daha yakın bir tanımlama olacaktır.  
  • ODAK DERİNLİĞİ : 
Depremde enerjinin açığa çıktığı noktanınyeryüzünden en kısa uzaklığı, depremin odak derinliği olarak adlandırılır. Depremler odak derinliklerine göre sınıflandırılabilir.Bu sınıflandırma tektonik depremler için geçerlidir.Yerin 0-60 km.derinliğinde olan depremler sığ deprem olarak nitelenir.Yerin 70-300 km.derinliklerinde olan depremler orta derinlikte olan depremlerdir.Derin depremler ise yerin 300 km.den fazla derinliğinde olan depremlerdir.Türkiye'de olan depremler genellikle sığ depremlerdir ve derinlikleri 0-60 km.arasındadır.Orta ve derin depremler daha çok bir levhanın bir diğer levhanın altına girdiği bölgelerde olur.Derin depremler çok genis alanlarda hissedilir , buna karşılık yaptıkları hasar azdır.Sığ depremler ise dar bir alanda hissedilirken bu alan içinde çok büyük hasar yapabilirler. 
  • EŞŞİDDET (İZOSEİT) EĞRİLERİ : 
Aynı şiddetle sarsılan noktaları birbirine bağlayan noktalara denir. Bunun tamamlanmasıyla eşşıddet haritası ortaya çıkar. Genelde kabul edilmiş duruma göre, eğrilerin oluşturduğu yani iki eğri arasında kalan alan, depremlerden etkilenme yönüyle, şiddet bakımından sınırlandırılmış olur. Bu nedenle depremin şiddeti eşşiddet eğrileri üzerine değil, alan içerisine yazılır.  
  • ŞİDDET : 
Herhangibir derinlikte olan depremin, yeryüzünde hissedildiği bir noktadaki etkisinin ölçüsü olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir deyişle depremin şiddeti, onun yapılar, doğa ve insanlar üzerindeki etkilerinin bir ölçüsüdür. Bu etki, depremin büyüklüğü, odak derinliği, uzaklığı yapıların depreme karşı gösterdiği dayanıklılık dahi değişik olabilmektedir. Şiddet depremin kaynağındaki büyüklüğü hakkında doğru bilgi vermemekle beraber, deprem dolayısıyla oluşan hasarı yukarıda belirtilen etkenlere bağlı olarak yansıtır.
Depremin şiddeti, depremlerin gözlenen etkileri sonucunda ve uzun yılların vermiş olduğu deneyimlere dayanılarak hazırlanmış olan "Şiddet Cetvelleri"ne göre değerlendirilmektedir. Diğer bir deyişle "Deprem Şiddet Cetvelleri" depremin etkisinde kalan canlı ve cansız herşeyin depreme gösterdiği tepkiyi değerlendirmektedir. Önceden hazırlanmış olan bu cetveller, her şiddet derecesindeki depremlerin insanlar, yapılar ve arazi üzerinde meydana getireceği etkileri belirlemektedir.
Bir deprem oluştuğunda, bu depremin herhangibir noktadaki şiddetini belirlemek için, o bölgede meydana gelen etkiler gözlenir. Bu izlenimler Şiddet Cetveli'nde hangi şiddet derecesi tanımına uygunsa, depremin şiddeti, o şiddet derecesi olarak değerlendirilir. Örneğin; depremin neden olduğu etkiler, şiddet cetvelinde VIII şiddet olarak tanımlanan bulguları içeriyorsa, o deprem VIII şiddetinde bir deprem olarak tariflenir. Deprem Şiddet Cetvellerinde, şiddetler romen rakamıyla gösterilmektedir. Bugün kullanılan batlıca şiddet cetvelleri değiştirilmiş "Mercalli Cetveli (MM)" ve "Medvedev-Sponheur-Karnik (MSK)" şiddet cetvelidir. Her iki cetvelde de XII şiddet derecesini kapsamaktadır. Bu cetvellere göre,şiddeti V ve daha küçük olan depremler genellikle yapılarda hasar meydana getirmezler ve insanların depremi hissetme şekillerine göre değerlendirilirler.
VI-XII arasındaki şiddetler ise, depremlerin yapılarda meydana getirdiği hasar ve arazide oluşturduğu kırılma, yarılma, heyelan gibi bulgulara dayanılarak değerlendirilmektedir.  
  • MAGNİTÜD : 
Deprem sırasında açığa çıkan enerjinin bir ölçüsü olarak tanımlanmaktadır. Enerjinin doğrudan doğruya ölçülmesi olanağı olmadığından, Amerika Birleşik Devletleri'nden Prof.C.Richter tarafından 1930 yıllarında bulunan bir yöntemle depremlerin aletsel bir ölçüsü olan "Magnitüd" tanımlanmıştır. Prof .Richter, episantrdan 100 km. uzaklıkta ve sert zemine yerlestirilmis özel bir sismografla (2800 büyütmeli, özel periyodu 0.8 saniye ve %80 sönümü olan bir Wood-Anderson torsiyon Sismografı ile) kaydedilmiş zemin hareketinin mikron cinsinden (1 mikron 1/1000 mm) ölçülen maksimum genliğinin 10 tabanına göre logaritmasını bir depremin "magnitüdü" olarak tanımlamıştır. Bugüne dek olan depremler istatistik olarak incelendiğinde kaydedilen en büyük magnitüd değerinin 8.9 olduğu görülmektedir(31 Ocak 1906 Colombiya-Ekvator ve 2Mart 1933 Sanriku-Japonya depremleri).
Magnitüd, aletsel ve gözlemsel magnitüd değerleri olmak üzere iki gruba ayrılabilmektedir.
Aletsel magnitüd, yukarıda da belitildiği üzere, standart bir sismografla kaydedilen deprem hareketinin maksimum genlik ve periyod değeri ve alet kalibrasyon fonksiyonlarının kullanılması ile yapılan hesaplamalar sonucunda elde edilmektedir. Aletsel magnitüd değeri, gerek hacim dalgaları ve gerekse yüzey dalgalarından hesaplanılmaktadır.
Genel olarak, hacim dalgalarından hesaplanan magnitüdler (m), ile yüzey dalgalarından hesaplanan mağnitüdler de (M) ile gösterilmektedir. Her iki magnitüd değerini birbirine dönüştürecek bazı bağıntılar mevcuttur.
Gözlemsel magnitüd değeri ise, gözlemsel inceleme sonucu elde edilen episantr şiddetinden hesaplanmaktadır. Ancak, bu tür hesaplamalarda, magnitüd-şiddet bağıntısının incelenilen bölgeden bölgeye değiştiği de gözönünde tutulmalıdır.
Gözlemevleri tarafından bildirilen bu depremin magnitüdü depremin enerjisi hakkında fikir vermez. Çünkü deprem sığ veya derin odaklı olabilir. Magnitüdü aynı olan iki depremden sığ olanı daha çok hasar yaparken, derin olanı daha az hasar yapacağından arada bir fark olacaktır. Yine de Richter ölçeği (magnitüd) depremlerin özelliklerini saptamada çok önemli bir unsur olmaktadır.
Depremlerin şiddet ve magnitüdleri arasında birtakım ampirik bağıntılar çıkarılmıştır. Bu bağıntılardan şiddet ve magnitüd değerleri arasındaki dönüşümleri aşağıdaki gibi verilebilir.
Siddet
IV
V
VI
VII
VIII
IX
X
XI
XII
Richter Magnitüdü
4
4.5
5.1
5.6
6.2
6.6
7.3
7.8
8.4

DEPREMİN DİĞER ÖZELLİKLERİ : 
Bazen büyük bir deprem olmadan önce küçük sarsıntılar olur. Bu küçük sarsıntılara "ÖNCÜ DEPREMLER" denilmektedir. Büyük bir depremin oluşundan sonra da belki birkaç yüz adet küçük deprem olmaya devam etmektedir. Bu küçük depremler "ARTÇI DEPREMLER" olarak isimlendirilir ve büyük depremin oluş anına göre bunların şiddetinde ve sayısında azalım görülür.
Şiddet cetvellerinin açıklamasına geçmeden önce, burada kullanılacak terimlerin belirtilmesine çalışılacaktır. Özel bir şekilde depreme dayanıklı olarak projelendirilmemiş yapılar üç tipe ayrılmaktadır:
A Tipi : Kırsal konutlar, kerpiç yapılar, kireç ya da çamur harçlı moloz taş yapılar.
B Tipi : Tuğla yapılar, yarım kagir yapılar, kesme taş yapılar, beton biriket ve hafif prefabrike yapılar.
C Tipi : Betonarme yapılar, iyi yapılmış ahşap yapılar.
Siddet derecelerinin açıklanmasında kullanılan az, çok ve pekçok deyimleri ortalama bir değer olarak sırasıyla, %5, %50 ve %75 oranlarını belirlemektedir.
Yapılardaki hasar ise beş gruba ayrılmıştır :
Hafif Hasar : İnce sıva çatlaklarının meydana gelmesi ve küçük sıva parçalarının dökülmesiyle tanımlanır.
Orta Hasar : Duvarlarda küçük çatlakların meydana gelmesi, oldukça büyük sıva parçalarının dökülmesi, kiremitlerin kayması, bacalarda çatlakların oluşması ve bazı baca parçalarının aşağıya düşmesiyle tanımlanır.
Ağır Hasar : Duvarlarda büyük çatlakların meydana gelmesi ve bacaların yıkılmasıyla tanımlanır.
Yıkıntı : Duvarların yarılması, binaların bazı kısımlarının yıkılması ve derzlerle ayrılmış kısımlarının bağlantısını kaybetmesiyle tanımlanır.
Fazla Yıkıntı : Yapıların tüm olarak yıkılmasıyla tanımlanır.
Şiddet çizelgelerinin açıklanmasında her şiddet derecesi üç bölüme ayrılmıştır.
Bunlardan;
a) Bölümünde depremin kişi ve çevre,
b) Bölümünde depremin her tipteki yapılar,
c) Bölümünde de depremin arazi üzerindeki etkileri belirtilmistir. 

  • MSK Siddet Cetveli : 

  • I- Duyulmayan
    (a) : Titreşimler insanlar tarafından hissedilmeyip, yalnız sismograflarca kaydedilirler. 
      
    II- Çok Hafif
    (a) : Sarsıntılar yapıların en üst katlarında ,dinlenme bulunan az kişi tarafından hissedilir. 
      
    III- Hafif
    (a) : Deprem ev içerisinde az kişi, dışarıda ise sadece uygun şartlar altındaki kişiler tarafından hissedilir. Sarsıntı, yoldan geçen hafif bir kamyonetin meydana getirdiği sallantı gibidir. Dikkatli kişiler, üst katlarda daha belirli olan asılmış eşyalardaki hafif sallantıyı izleyebilirler. 
      
    IV- Orta Şiddetli
    (a) : Deprem ev içerisinde çok, dışarıda ise az kişi tarafından hissedilir. Sarsıntı, yoldan geçen ağır yüklü bir kamyonun oluşturduğu sallantı gibidir. Kapı, pencere ve mutfak eşyaları v.s. titrer, asılı eşyalar biraz sallanır. Ağzı açık kaplarda olan sıvılar biraz dökülür. Araç içerisindeki kişiler sallantıyı hissetmezler. 
      
    V- Şiddetli
    (a) : Deprem, yapı içerisinde herkes, dışarıda ise çok kişi tarafından hissedilir. Uyumakta olan çok kişi uyanır, az sayıda dışarı kaçan olur. Hayvanlar huysuzlanmaya başlar. Yapılar baştan aşağıya titrerler, asılmış eşyalar ve duvarlara asılmış resimler önemli derecede sarsılır. Sarkaçlı saatler durur. Az miktarda sabit olmayan eşyalar yerlerini değistirebilirler ya da devrilebilirler. Açık kapı ve pencereler şiddetle itilip kapanırlar, iyi kilitlenmemiş kapalı kapılar açılabilir. İyice dolu, ağzı açık kaplardaki sıvılar dökülür. Sarsıntı yapı içerisine ağır bir eşyanın düşmesi gibi hissedilir. 
    (b) : A tipi yapılarda hafif hasar olabilir.
    (c) : Bazen kaynak sularının debisi değişebilir.
      
    VI- Çok Şiddetli  
    (a) : Deprem ev içerisinde ve dışarıda hemen hemen herkes ratafından hissedilir. Ev içerisindeki birçok kişi korkar ve dışarı kaçarlar, bazı kişiler dengelerini kaybederler. Evcil hayvanlar ağıllarından dışarı kaçarlar. Bazı hallerde tabak, bardak v.s.gibi cam eşyalar kırılabilir, kitaplar raflardan aşağıya düşerler. Ağır mobilyalar yerlerini değiştirirler. 
    (b) : A tipi çok ve B tipi az yapılarda hafif hasar ve A tipi az yapıda orta hasar görülür. 
    (c) : Bazı durumlarda nemli zeminlerde 1 cm.genişliğinde çatlaklar olabilir. Dağlarda rastgele yer kaymaları, pınar sularında ve yeraltı su düzeylerinde değişiklikler görülebilir. 
      
    VII- Hasar Yapıcı
    (a) : Herkes korkar ve dışarı kaçar, pek çok kişi oturdukları yerden kalkmakta güçlük çekerler. Sarsıntı, araç kullanan kişiler tarafından önemli olarak hissedilir. 
    (b) : C tipi çok binada hafif hasar, B tipi çok binada orta hasar, A tipi çok binada ağır hasar, A tipi az binada yıkıntı görülür. 
    (c) : Sular çalkalanır ve bulanır. Kaynak suyu debisi ve yeraltı su düzeyi değişebilir. Bazı durumlarda kaynak suları kesilir ya da kuru kaynaklar yeniden akmaya başlar. Bir kısım kum çakıl birikintilerinde kaymalar olur. Yollarda heyelan ve çatlama olabilir. Yeraltı boruları ek yerlerinden hasara uğrayabilir. Taş duvarlarda çatlak ve yarıklar oluşur. 
      
    VIII- Yıkıcı 
    (a) : Korku ve panik meydana gelir. Araç kullanan kişiler rahatsız olur. Ağaç dalları kırılıp, düşer. En ağır mobilyalar bile hareket eder ya da yer değiştirerek devrilir. Asılı lambalar zarar görür.
    (b) : C tipi çok yapıda orta hasar, C tipi az yapıda ağır hasar, B tipi çok yapıda ağır hasar, A tipi çok yapıda yıkıntı görülür. Boruların ek yerleri kırılır. Abide ve heykeller hareket eder ya da burkulur. Mezar taşları devrilir. Taş duvarlar yıkılır. 
    (c) : Dik şevli yol kenarlarında ve vadi içlerinde küçük yer kaymaları olabilir. Zeminde farklı genişliklerde cm.ölçüsünde çatlaklar oluşabilir. Göl suları bulanır, yeni kaynaklar meydana çıkabilir. Kuru kaynak sularının akıntıları ve yeraltı su düzeyleri değişir. 
      
    IX- Çok Yıkıcı 
    (a) : Genel panik. Mobilyalarda önemli hasar olur. Hayvanlar rastgele öte beriye kaçışır ve bağrışırlar. 
    (b) : C tipi çok yapıda ağır hasar, C tipi az yapıda yıkıntı, B tipi çok yapıda yıkıntı, B tipi az yapıda fazla yıkıntı ve A tipi çok yapıda fazla yıkıntı görülür. Heykel ve sütunlar düşer. Bentlerde önemli hasarlar olur. Toprak altındaki borular kırılır. Demiryolu rayları eğrilip, bükülür yollar bozulur. 
    (c) : Düzlük yerlerde çokça su, kum ve çamur tasmaları görülür. Zeminde 10 cm. genişliğine dek çatlaklar oluşur. Eğimli yerlerde ve nehir teraslarında bu çatlaklar 10 cm.den daha büyüktür. Bunların dışında, çok sayıda hafif çatlaklar görülür. Kaya düşmeleri, birçok yer kaymaları ve dağ kaymaları, sularda büyük dalgalanmalar meydana gelebilir. Kuru kayalar yeniden sulanır, sulu olanlar kurur.  
      
    X- Ağır Yıkıcı  
    (b) : C tipi çok yapıda yıkıntı, C tipi az yapıda yıkıntı, B tipi çok yapıda fazla yıkıntı, A tipi pek çok yapıda fazla yıkıntı görülür. Baraj, bent ve köprülerde önemli hasarlar olur. Tren yolu rayları eğrilir. Yeraltındaki borular kırılır ya da eğrilir. Asfalt ve parke yollarda kasisler olusur. 
    (c) : Zeminde birkaç desimetre ölçüsünde çatlaklar oluşabilir. Bazen 1 m. genişliğinde çatlaklar da olabilir. Nehir teraslarında ve dik meyilli yerlerde büyük heyelanlar olur. Büyük kaya düşmeleri meydana gelir. Yeraltı su seviyesi değişir. Kanal, göl ve nehir suları karalar üzerine taşar. Yeni göller olusabilir. 
      
    XI - Çok Ağır Yıkıcı   
    (b) : İyi yapılmış yapılarda, köprülerde, su bentleri, barajlar ve tren yolu raylarında tehlikeli hasarlar olur. Yol ve caddeler kullanılmaz hale gelir. Yeraltındaki borular kırılır. 
    (c) : Yer, yatay ve düşey doğrultudaki hareketler nedeniyle geniş yarık ve çatlaklar tarafından önemli biçimde bozulur. Çok sayıda yer kayması ve kaya düşmesi meydana gelir. Kum ve çamur fışkırmaları görülür. 
      
    XII- Yok Edici (Manzara Değişir)  
    (b) : Pratik olarak toprağın altında ve üstündeki tüm yapılar baştanbaşa yıkıntıya uğrar. 
    (c) : Yer yüzeyi büsbütün değişir. Geniş ölçüde çatlak ve yarıklarda, yatay ve düşey hareketlerin yön miktarları izlenebilir. Kaya düşmeleri ve nehir versanlarındaki göçmeler çok geniş bir bölgeyi kaplarlar. Yeni göller ve çağlayanlar oluşur. 


    Şiddet
    Zemin İvmesi (gal) (0.1-0.5 sn periyod aralığı için)Yer Titresiminin (0.5-2 sn periyod hızı cm/sn aralığı için)
    YAPI TİPLERİ
    Ax
    Bx
    Cx
    V
    12-15
    1.0-2.0
    %5 Hafif hasar
    -
    -
    VI
    25-50
    2.1-4.0
    % 5 Orta Hasar 
    % 50 Hafif Hasar
    %5 Hafif hasar
    -
    VII
    50-100
    4.1-8.0
    % 5 Yıkıntı % 50 Agır Hasar
    %5 Orta hasar
    % 5 Hafif hasar
    VIII
    100-200
    8.1-16.0
    % 5 Fazla Yıkıntı
    % 50 Yıkıntı
    %5 Yıkıntı % 50 Agır Hasar% 5 Agır hasar % 50 Orta Hasar
    IX
    200-400
    16.1-32.0
    % 50 Fazla Yıkıntı
    % 5 Fazla Yıkıntı
    %50 Yıkıntı
    % 5 Yıkıntı % 50 Agır Hasar
    X
    400-800
    32.1-64.0
    % 75 Fazla Yıkıntı
    %50 Fazla Yıkıntı% 5 Fazla Yıkıntı % 50 Yıkıntı














    Bilgiler koeri.boun.edu.tr den alınmıştır.




    Peki depremde binalar neden yıkılır.Cevabı aşağıdaki videoda 👍🏻